135 research outputs found

    A mathematical modelling for manpower planning

    Get PDF
    Thesis (Master)--Izmir Institute of Technology, Computer Engineering, Izmir, 2001Includes bibliographical references (leaves: 152-154)Text in English; Abstract: Turkish and Englishxii, 154 leavesInformation systems are one of the most important tools for organizations to conduct business today. The dependency of organizational functions to information systems makes them critical for the people using them. So becomes the impact of failure or success of information systems more significant in organizations. The initial task for information systems designers is to appreciate this real life situation and understand various aspects of information systems and their evolution over the past decades.Information system design is a detailed process which has to be planned and implemented with great care not only for, but also with the business experts and users. Designers and users should be aware of the problems, requirements within the organizational context. In this thesis, we will describe and discuss various information systems in organizations. Different information system types will be given.Database management systems (or databases in organizations) are the essential parts of information systems. A "good" information system is surely backed up with a "good" database behind it. Designing a "good" database systems is the critical part of the process. Following structural and well defined methods on database design is something we need in today in organizations. We will present, further in this thesis, various database management systems and database types. Relational model is the most widely used database management system today. We will study various relational database model concepts which will be a base for our management information system database design. We will follow various design and refinement methodologies to end-up with a well documented and refined relational database model. During our design we will utilize a sophisticated database design tool. We will use the database design tool Sybase PowerDesigner. Our design will be modeling a man-power planning database .

    A Design Of A Test Bed For Cubesat Attitude Determination And Control System

    Get PDF
    Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2016Thesis (M.Sc.) -- İstanbul Technical University, Institute of Science and Technology, 2016Gelişen teknoloji ve keşfedilen yeni metodlar ile birlikte, daha küçük uyduları tasarlamak ve üretmek mümkün hale gelmiştir. Bu yeni küçük uydulara küp uydu denmektedir. Bir küp uydu 10cmX10cmX10cm boyutlarında ve 1.3 kg kütlesinde olarak tanımlanmıştır. İlk çıkış amaçları öğrencilere bire bir uydu geliştirme tecrübesi edinmeleri için yapılmıştır. 2000'ler yıllardan bu yana küp uydu geleştirilmesi ve de fırlatmaları sürekli artmaktadır. 2012'de fırlatılan uydu sayısı 25 iken, 2017 yılı için planlanan uydu sayısı 311dir. Şu anda geliştirilmekte olan bütün küp uyduların \%40'ı üniversiteler tarafından yapılmaktadır. Bu uydular çoğunlukla öğrenciler tarafından geliştirilmektedir. Bunun sonucu olarak uydulardaki risk artmaktadır. 2016 yılına kadar fırlatılan nano uyduların başarısızlık oranı \%33'tür. Sadece üniversiteler tarafından geliştirilen uydularda kısmi başarıların da tam başarı olarak kabul edilmesi durumunda tüm küçük uyduların başarı oranı \%40 civarında oluyor. 2010 yılına kadar yapılmış olan nanouyduların neredeyse yarısı 3U ve ondan küçük uydular olarak tasarlanmıştır. 2016 yılı verileri incelendiğinde fırlatılan ve planlananlar için bu oran \%70'lere ulaşmaktadır ve toplam sayı 1000'den fazladır. Uydu sayıları bu kadar artarken başarısızlık da artacaktır. Mevcut eğilim göz önüne alındığında uyduların fırlatılmadan önce daha çok test edilmesi gerektiği görülmüştür. Fırlatılan uyduların büyük çoğunluğu yörüngeye ulaşabilmekte fakat ardından kısa bir süre sonra işlevsiz hale gelmektedir. Buradan anlaşıldığı üzere termal-vakum testleri ve titreşim testleri uydunun sadece dayanıklılığını göstermektedir. Fakat uzun vade de uydunun herhangi bir yazılım ya da algoritma sonucunda başarısız hale gelip gelemeyeceği ya da farklı sorunlarda ne gibi sonuçların ortaya çıkacağı öngörülememektedir. Oranın azaltılması adına uyduların fonksiyonel testlerinin arttırılması gerekmektedir. Gerekli olan test ekipmanları uydulardaki alt sistemler temel alınarak belirlenebilir. Bir küp uydu başlıca elektrik düzenleme biriminden, pil biriminden, güneş panellerinden, yapıdan, yönelim belirleme ve kontrol sisteminden, uçuş bilgisayarından, modemden ve bilimsel yükten oluşmaktadır. Yörüngedeki bir uydunun durumu göz önüne alınırsa, fonksiyonel olduğu zaman boyunca çeşitli etkiler altında kalmakta ve görevler yerine getirmektedir. Sürekli olarak bir manyetik alan etkisinde kalmaktadır, değişen açılarla güneş ışığına maruz kalmaktadır, yıldızlara ve de dünyaya bakarak konum algılamakta, fotoğraf çekmekte, kendisini yönlendirmekte, enerji üretip dağıtımını yapmaktadır. Tüm bunları yeryüzünde yapabilmek için bütünleşik bir test sistemine ihtiyaç duyulmaktadır. Örnek olarak dünyanın manyetik modelini gerçeklemek için Helmholtz kafesi kullanılabilir. Bu kafes ile modellenen manyetik alan içerisinde uydunun manyetometresi denenebilir, toplanan verilere göre yönelim belirleme ve kontrol sisteminin yörünge tahmini ve kontrolü denenebilir. Değişen açılarla güneş ışığına maruz kalabilmesi için güneş ışığı benzetim düzeneği yapılabilir. Yapılan bu sistem ile güneş panellerinin üretimleri kontrol edilebilir, yönelim belirleme ve kontrol sisteminin alt birimleri ve algoritması kontrol edilebilir. Bir diğer sistem olarak dünya haritası ve de yıldız haritası ekranlarda oluşturularak uydu uzaydaymışçasına fotoğraf çekmesi sağlanabilir, yönelim belirleme ve kontrol sistemin yönelendirmesi, algoritması, tepki tekeri gibi sistemleri denenebilir. Tüm bu sistemlerin birleştirilebilmesi için ayrıca uydunun rahatça haraket edebileceği, düşük sürtünmeli bir düzenek gerekmektedir. Bu hava yatağı ile sağlanabilir. Bu sayede uydu üç eksende serbest olarak hareket edebilir. Bahsedilen bilgiler ışığında yönelim belirleme ve kontrol sisteminin uzaydaki bütün görev ve durumlarda aktif ya da dolaylı olarak rol oynadığı görülmektedir. Bu yüzden yönelim belirleme ve kontrol sistemi için bir düzeneğin geliştirilmesi diğer sistemler içinde rahat bir başlangıç oluşturacaktır. Yönelim belirleme ve kontrol sistemi küp uydularda gün geçtikçe daha çok kullanılmaktadır. Bunun sebebi hem sistemlerin fiyatlarının azalması hem de görevlerin zorluklarının ve hassasiyetlerinin artmasından kaynaklanmaktadır. Yönelim belirleme ve kontrol sistemi uydunun yönlendirilmesinde, konumunun belirlenmesinde, uydunun denge halinde tutulmasında, fotoğraf çekerken sabitlenmesinde ve itki sistemleri için yönlendirme oluşturmak üzere kullanılmaktadır. Bir yönelim belirleme ve kontrol sisteminde birçok duyarga sistemi bulunmaktadır. Güneş ve ufuk senyörü uydunun hangi yöne doğru yöneldiğini, uydunun tutulma zamanlarının anlaşılmasında kullanılabilmektedir. Ebatlarından dolayı uydularda bu araçlardan birer adet olmaktadır. Odak noktası ayarlanmış kamera oldukları için güç ihtiyaçları vardır. Bunun dışında kaba güneş duyargaları da bulunabilir. Bu tarz duyargalar daha çok güneş hücreleri şeklinde olmaktadır. Uydunun her yüzeyinde en az bir tane konulmaktadır. Uydunun tam olarak hangi yüzeyinin güneşe baktığının anlaşılması ve de yörünge tahmin yazılımın hassasiyetinin arttırılmasında kullanmaktadır. Güneş hücresi şeklinde oldukları için kendi enerjilerini kendileri üretebilmektedirler ve bu da sistemi daha güvenli ve bağımsız yapmaktadır. Bir diğer alt sistem de ataletsel ölçüm birimidir. Elektronik, yazılımsal ve mekanik parçaların bir araya gelmesinden oluşmaktadır. İçerisinde manyetometre, ivmeölçer ve gyro bulunabilir. Hepsinin bir arada olmasından dolayı hassasiyetleri o kadar yüksek değildir. Manyetometre daha hassas ve daha düşük manyetik alanları da ölçebilir. Yıldız takip sistemleri de uydunun konumunu ve de yönelimini anlamak için kullanılmaktadır. Bu sayılan sistemler pasif sistemlerdir. Yönelim belirleme ve kontrol sisteminde aktif yani hareketli elemanlar da bulunmaktadır. Bunlar uydunun sabit tutulması ve de döndürülmesi için kullanılmaktadırlar. Bunlardan en basiti manyetik eğleyicilerdir. Dünya çevresindeki manyetik alanı kullanarak sahip olduğu sargılardan akım geçirmek suretiyle kuvvet oluşturarak uyduyu sabit tutabilir ya da tepki tekerlerinin doyuma girmesini engellemek için sönümlenmelerine yardımcı olmaktadırlar. Ardından sırasıyla tepki tekeri, momentum tekeri ve kontrol moment gyroskobu gelmektedir. Bu sistemler arasında sadece küçük farklılıklar vardır. Tepki tekeri genelde kapalı olup ihtiyaç halinde yüksek hızlara çıkarak uydunun istenilen bir doğrultuya yönlendirilmesini sağlamaktadır. Momentum tekerleri ise sürekli olarak dönmektedir. Bu yüksek hızlı dönme uydunun yörüngede ilerlemesi sırasında uydunun sabit tutulmasını sağlamaktadır. Uyduların yeryüzünde test edilebilmesi için tavsiye edilen başlangıç sistemi Helmholtz kafesidir. Çünkü diğer bahsedilen test sistemlerine kıyasla daha basit ve ucuzdur. Bu tez çalışmasında helmholtz kafesi tasarlanmıştır. İlk olarak dairesel kafes sonlu elemanlar yöntemi ile analiz edilmiştir. Planlanan uydu boyutları değerlendirildiğinde 3U ve daha küçük uyduların daha çok olduğu görülmektedir. Bu bilgi ışığında 30cmx30cmx30cm'lük bir hacim içresinde oluşturulacak manyetik alan birçok uydunun ihtiyacını karşılayabilecek nitelikte olmaktadır. Helmholtz kafesleri sahip oldukları sargıların yarıçapı kadar mesafe ile iki sargının yerleştirilmesinden oluşur ve bu aradaki mesafede homojen alan oluşur. Yapılan sonlu eleman analizleri sonucunda 30x30x30cm3 lük hacmin 30cm sargı arası mesafesi yerine 60cm sargılar arası mesafeye sahip bir sistemin içerisine konması manyetik alanın homojen dağılımında içeriye konulacak sistem için çok büyük farklılıklar oluşturmuştur. İkinci olarak da kafes şekillerine göre benzetim ve analizler yapıldı. Kare ve dairesel kafes yapıları incelendiğinde kare yapıların, dairesel yapılara göre daha homojen olduğu görüldü. Bütçe ve zaman yetersizliğinden dolayı sistemin çalışabilirliğinin kanıtlanması amacıyla küçük bir kafes tasarlanmasına karar verildi. Tasarlanan kafes 5cmx5cmx5cm lük bir hacimde homojen bir manyetik alan oluşturacak şekilde benzetimi ve analizi yapıldı.. Mevcut Helmhotz kafesinde manyetik alanın belirlenebilmesi için öncelikle uydunun bir konumunun olması ve o konumdaki manyetik alan bilgilerinin elde edilmiş olması gerekmektedir. Bunu gerçekleştirebilmek için Dünya manyetik modeli IGRF ve yörünge ilerletici SGP4 yazılımları kullanılarak küresel koordinatlara bağlı olarak manyetik alanlar hesaplanmıştır. Ardından bu değerler kartezyen koordinatlara çevrilerek kafeste kullanıma uygun hale getirilmiştir. Kafesin etkin bir şekilde çalışabilmesi için güç kaynaklarının dikkatli bir şekilde hesaplanması gerekmektedir Çalışacak olan güç kaynaklarının tepki süreleri, kafes içerisinde kullanılacak olan manyetometreden yavaş olmalıdır. Aksi takdirde ölçüm bilgisi tam gelmeden, sistem değeri tekrar değişecek ve de düzenlenecek bu da sürekli olarak sistemin yanlış konumdaymış gibi düzenleme yapmasına sebep olacaktır. Ayrıca sistemin hassasiyeti güç kaynağının anahtarlama elemanın anahtarlama frekansına ve onu kontrol edecek olan mikro denetleyicinin kristal frekansına bağlıdır. İkisi arasındaki oran adım büyüklüğünü vermektedir. Yani adım büyüklüğü ne kadar küçük olursa, manyetik alan değişimi o kadar hassas bir şekilde gerçekleştirilebilir. Planlanan işler olarak ilk önce masa üstü modelinin güç kaynağının üretilmesi gelmektedir. Ardından yazılım ile bağlantısı sağlanarak sistem bir bütün olarak denenecektir. Çalışması durumunda yazılımda bir değişiklik yapmadan sadece kafes ve güç kaynağı ölçeklenerek daha büyük ve asıl sisteme geçiş yapılabilir. Bu tez çalışması sırasında bu tezin çok fazla konuyu bir arada barındırdığı görülmüştür. Aslında bu çalışmanın 3 farklı proje olarak yapılması daha kaliteli ve etkin bir sistemin çıkmasında etkili olacaktır. Manyetik alan ve yörünge ilerletici, kafes tasarımı ve de güç kaynağı tasarımı olmak üzere üçe bölünerek daha detaylı çalışmalar yapılabilir.Owing to the recent developments in miniaturization and integration technologies, CubeSat’s can handle more complex practical missions. Such missions require 3-axis control of the satellite along with a miniaturized 3-axis attitude determination and control systems (ADCS). With the QB0 project, the CubeSat’s developed in ITU-SSDTL have also started to use such ADCS systems. Whether they are developed or procured, an ADCS system usually requires a suitable test bed to test the behavior and the performance of it. An ADCS system used for LEO missions usually operates within the Earth’s magnetic environments. Therefore magnetic field sensors such as magnetometers are employed to measure the mediums’ magnetic field or the change in the magnetic field to determine the orientation and motion of a satellite. Magnetic actuators such as magneto torquers are used to align with the magnetic field of the earth or to damp the tumbling motion of a satellite resulting from unbalanced torque distribution on it. A major goal of the SSDTL is to have such a test bed available in the lab. In addition to related software, the major components are a Helmholtz cage and a suitable air bearing table. With this in mind, the purpose of the present thesis is to aid the development of such an ADCS test bed designing first a suitable Helmholtz Cage system. The sizing of the test system depends on requirements such as the maximum mass of the satellite to be tested, coordinates of center of mass and disturbance levels to be counteracted. In the present thesis, first a comprehensive nanosatellites literature survey is conducted. The success rates and mission failure reasons are also investigated. Based on this preliminary study it is observed that 3U CubeSat’s are generally adopted for most missions. Therefore a Helmholtz Cage that will house a 3U CubeSat is considered. A circular Helmholtz cage that will fit a 3U CubeSat is designed and analyzed. 1 axis and 3 axis Helmholtz cage cases are considered. Magnetic field lines present within the cage are demonstrated. Since the size of the Cage considered was just large enough to house 3U the magnetic field lines were not uniform enough. Therefore similar analysis is carried out for larger cage of double the size of the small one. Both are compared for uniformity of the magnetic fields. Then a small square cage is designed and analyzed. Again, 1 axis and 3 axis Helmholtz cage cases are considered. Magnetic field lines present within the cage are demonstrated. The large square cage was found to be the best choice for testing a 3U CubeSat. As a result, a square Helmholtz cage which can be used to test a 3U CubeSat at LEO from 250 km to 1500 km.Yüksek LisansM.Sc

    Usporedba učinkovitosti fleksibilne laringealne maske i endotrahealne intubacije kod adenotonzilektomije

    Get PDF
    This study compared the effectiveness of flexible laryngeal mask (F-LMA) insertion and endotracheal intubation in pediatric patients undergoing adenotonsillectomy surgery. A total of 60 patients aged 2-12 years were included in the study. Patients were divided into the F-LMA group (n=30) and endotracheal tube (ETT) group (n=30). The groups were compared according to intubation time, heart rate, SpO2, EtCO2, airway pressure, surgical field of view, and recovery time. Both the insertion time and recovery time were shorter in the F-LMA group than in the ETT group (16.93±4.84 s vs. 23.93±8.74 s; and 10±2 min vs. 14.5±3 min; p<0.001 both). The airway pressure measurements at 5-min intervals were significantly lower in the F-LMA group than in the ETT group (p<0.001). F-LMA may be a useful alternative to ETT for adenotonsillectomy surgery because it is safe, provides shorter induction and recovery times, reduces intraoperative airway pressure, and provides an adequate operative field of view.U ovom istraživanju usporedili smo učinkovitost postavljanja fleksibilne laringealne maske (F-LMA) i endotrahealne intubacije (ETT) u pedijatrijskih bolesnika podvrgnutih adenotonzilektomiji. U studiju je bilo uključeno ukupno 60 bolesnika u dobi od 2-12 godina. Bolesnici su podijeljeni u dvije skupine, F-LMA i ETT, od po 30 bolesnika. Ove dvije skupine uspoređene su prema sljedećim parametrima: trajanje intubacije, srčani ritam, SpO2, EtCO2, tlak dišnih putova, kirurško vidno polje i vrijeme oporavka. Vrijeme postavljanja kao i vrijeme oporavka bili su kraći u skupini F-LMA nego u skupini ETT (16,93±4,84 s prema 23,93±8,74 s, p=0,001; 10±2 min prema 14,5±3 min, p<0,001). Tlak dišnih putova mjeren u 5-minutnim razmacima bio je značajno niži u skupini F-LMA u usporedbi sa skupinom ETT (p<0,001). F-LMA mogla bi biti korisna alternativa za ETT kod adenotonzilektomije, jer je sigurna, omogućava kraće vrijeme indukcije i oporavka, snižava intraoperacijski tlak u dišnim putovima te osigurava odgovarajuće operativno vidno polje

    ANALYSING GUITAR STUDIES WITH TURKISH MUSIC CONTENT IN FINE ARTS HIGH SCHOOL COURSE BOOKS

    Get PDF
    This research was carried out to analyse the guitar works with Turkish music content in the guitar course books of fine arts high school in different dimensions. These dimensions consisted of maqams, preferred harmony styles and guitar arrangement approaches. This study is a qualitative research with descriptive characteristics. The maqam playing practices I-II-III-IV sections of the Fine Arts High School Instrument Education 9th-12th Grade Guitar Course Books were analysed. It was determined that monophonic etudes and works were intensively included in the guitar studies with Turkish music content. Afterwards, it was determined that double voice techniques, tonal and modern harmony chord blocks were used respectively. In addition, it is recommended to make more use of the guitar repertoire for Turkish music polyphony studies

    The Relationship Between Aggressive Behavior and Empathic Tendency Levels of Health Workers

    Get PDF
    Günümüzde bireylerin eğitim seviyelerinin yükselmesi ile birlikte artan kaliteli sağlık hizmetleri talebi, sağlık sektörünü daha fazla rekabete itmektedir. Sağlık sorunlarının neticesinde, içerisinde bulundukları durumu kabullenmeye başlayan hasta ve yakınlarının endişe ve kaygıları yerini öfkeye bırakabilmektedir. Sağlık çalışanlarının bu öfkeyi ele alma biçimi verilen hizmetin kalitesini belirlemektedir. Çalışanların empatik eğilim ve saldırganlık düzeyi bu noktada önem kazanmaktadır. Hasta ve yakınlarının öfkelerine karşı saldırgan davranış sergilemeden empatik iletişime geçebilmek, düşük saldırganlık düzeyi ve yüksek empatik eğilim gerektirmektedir. Saldırgan davranış düzeyi yüksek, empatik eğilim düzeyi düşük sağlık çalışanlarının, öfkeli olmayan hasta ve yakınlarını da öfkelendirme, sağlıkta şiddet olaylarına sebep olma ve verilen hizmetten duyulan memnuniyeti azaltma olasılığı da yüksektir. Araştırma sağlık çalışanlarının empatik eğilim ve saldırganlık düzeyini belirlemek ve birbirleriyle olan ilişkilerini saptamak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini Konya Numune Hastanesi, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Beyhekim Devlet Hastanesinde çalışan 428 sağlık çalışanı oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında araştırmacı tarafından hazırlanan kişisel bilgi formu, Dökmen tarafından geliştirilen Empatik Eğilim Ölçeği ve Buss ve Perry tarafından geliştirilen saldırganlık ölçeği kullanılmıştır. Analizlerde sonuçlar 95'lik güven aralığında, 0,05 anlamlılık düzeyinde değerlendirilmiştir. Bu çalışmada Empatik Eğilim Ölçeğinin Cronbach's Alpha katsayısı 0,84, Saldırganlık Ölçeğinin Cronbach's Alpha katsayısı 0,92 bulunmuştur. Saldırganlık Ölçeği alt boyutlarının Cronbach's Alpha katsayısı ise fiziksel saldırganlık 0,84, sözel saldırganlık 0,62, düşmanlık 0,77 ve öfke 0,79 olarak bulunmuştur. Araştırma bulgularına göre sağlık çalışanlarının empatik eğilim toplam puan ortalaması 66,71, saldırganlık ortalama madde puanı 2,69 olarak tespit edilmiştir. Empatik eğilimin cinsiyet, yaş, öğrenim düzeyi ile saldırganlık düzeyinin cinsiyet, medeni durum, görev yılı ile ilişkili olduğu saptanmıştır. Empatik eğilim ile saldırganlık düzeyi arasında negatif yönlü anlamlı ilişki tespit edilmiştir. Bu sonuca göre sağlık çalışanlarının empatik eğilim düzeyleri arttıkça saldırganlık düzeyleri azalmaktadır.Today, as level of education of individuals increases, demand for higher quality health services pushes the health sector to compete more. As a result of health problems, anxiety and worries of patients and their relatives who are beginning to accept their situation, might be replaced by anger. Health personnel’s way of dealing with this anger determines the quality of service provided. Empathic tendency and aggression levels of the personnel gain importance at this point. Empathic communication without aggressive behavior against anger of patient and his/her relatives requires low level of aggression and high empathic tendency. Health workers with high levels of aggressive behavior and low empathic tendencies, are likely to provoke patients and their relatives who are not angry, cause violence in health and reduce satisfaction with the service provided.Research was conducted to determine levels of empathic tendency and aggressiveness of healthcare personnel and their relations with each other. Research's sample group contains 428 healthcare workers working in Konya Numune Hospital, Health Sciences University Konya Education and Research Hospital and Beyhekim State Hospital. While collecting data, personal information form prepared by researcher, Empathic Tendency Scale developed by Dökmen and aggression scale developed by Buss and Perry were used.In the analyzes, results were evaluated at 95 confidence interval, 0,05 significance level. In this study, Cronbach Alpha coefficient of Empathic Tendency Scale was found as 0,84 and Cronbach's Alpha coefficient of the Aggression Scale was found as 0,92. Cronbach's Alpha coefficient of Aggression Scalesub-dimensions was 0,84 for physical aggression, 0,62 for verbal aggression, 0,77 for hostility and 0,79 for anger.According to research findings, total point average of empathic tendency of health personnel was determined as 66,71 and total point average of aggression was determined as 2,69. It was determined that empathic tendency was related to gender, age, education level and aggression level was related to gender, marital status, duty year. Negative significant relation between empathic tendency and level of aggression was determined. According to this result, as levels of empathic tendency of health personnel increase, aggression levels decrease

    Determination of Emergence and Seedling Characteristics in One- and Two-Year Seeds of Some Long-Day Onion (Allium cepa L.) Varieties

    Get PDF
    The most important factors are the seed quality and vigor in which determine the yield and quality of vegetable production. Seed quality is affected by many factors such as seed development on the mother plant, genetic characters of species, and variety, storage conditions, etc. Onion (Allium cepa L.) has a seed that is easily deteriorating. Therefore one-year seed use is commonly recommended. In this research, which was conducted to determine the effect of the production year and variety on seed emergence and seedling properties was used one- and the two-year seed of four long-day variety (denotes A, B, C or D). As result, it was determined that the seedling morphological characters were not affected by production year and one-year seeds had a higher emergence percentage and vigor index than two-year seeds. The highest emergence rates were seen in variety D (95.50%) for one-year seeds and in variety A (80.00%) for two-year seeds. Among vigor indexes, the highest values were observed in variety C (2.85) for one-year seeds and variety A (2.39) for two-year seeds. Also, seed viability and viability decreasing rate were different according to varieties

    Türk Yükseköğretiminde Kalite Güvencesi Sistemi ve Öğrenci Katılımının Önemi

    Get PDF
    DergiPark: 990883ksydergiYükseköğretimde kalite güvencesi çalışmaları hemen her ülkede yükseköğretim kurumlarının ve sistemlerin öncelikli konularından biri olarak önem kazanmaktadır. Kurumların kendilerine özgü hedefler belirlemeleri, uygulamalar yürütmeleri, uygulamaları izlemeleri ve sonuçlarını değerlendirerek iç kalite güvencesi sistemini kurmaları beklenmektedir. Türkiye’de yükseköğretimde kalite güvencesinin sağlanması çalışmaları Yükseköğretim Kalite Kurulu tarafından yürütülmektedir. Bu çalışmada Türk yükseköğretiminde kalite güvencesi sistemi, Yükseköğretim Kalite Kurulu’nun yapısı ve faaliyet alanlarına yer verilmiştir. Yükseköğretimde kalite güvencesi çalışmalarının en önemli paydaşlarından biri öğrenciler olup, öğrencilerin hedeflenen yeterliliklere ulaşabilmesinin güvence altına alınması sistemin önemli boyutlarından biridir. Çalışmada kalite güvencesi çalışmalarında öğrenci katılımının önemi, Yükseköğretim Kalite Kurulu Öğrenci Komisyonunun yapısı ve faaliyetleri ile öğrencilerin kalite güvencesi çalışmalarında nasıl yer alabileceklerine ilişkin bilgiler de sunulmuştur

    Laboratory performance of x-ray detector on 2U cubesat beeaglesat

    Get PDF
    A CdZnTe based semiconductor X-ray detector (XRD) and its associated readout electronics has been developed by the Space Systems Design and Testing Laboratory of Istanbul Technical University and the High Energy Astrophysics Detector Laboratory of Sabanci University along with an SME partner. The XRD will be the secondary science mission on board BeEagleSat, which is developed as one of the double CubeSats for the QB50 project. QB50 is a European Framework 7 project carried out by a number of international organizations led by the von Karman Institute of Belgium. The heart of the XRD is a 2.5 mm thick, 15 mm x 15 mm CdZnTe crystal with orthogonal electrode strips on top and bottom for position resolution on the crystal. There are 3 sets of steering electrodes in between anodes. A commercial off the shelf (COTS) high voltage source provides necessary potential difference to transport electrons and holes towards electrodes. The signals from each strip are read by a COTS ASIC, RENA-3b, controlled my MSP 430. The XRD board (single ~10 cm x 10 cm board) also carries the necessary power regulators and 7 COTS batteries. In a previous paper presented at the IAC 2014, we discussed the main design of the XRD and provided results from some of the early vibration tests of the mechanical design. At the time, the CdZnTe crystal has not been attached, and the readout electronics and software were still in development phase. In this paper, we present the laboratory performance of the electronic readout system and discuss the current phase of the XRD development

    Yabanmersini (vaccinium myrtillus l.) meyve özü'nün mide kanseri, ags hücre hattı üzerinde antioksidan aktivitesi ve anti-kanser etkileri

    Get PDF
    Objective: Vaccinium myrtillus L. fruits are consumed as food. This research was aimed to evaluate V. myrtillus methanol extract antioxidant and cytotoxic activities and determine its anti-cancer potential to further study against gastric cancer. Material and Method: V. myrtillus fruit (Bilberry) methanol extract was examined for its antioxidant activities by ABTS•+ and DPPH• assays. The phytochemical analysis of the extract was studied by HPLC method. The cytotoxic effect of V. myrtillus fruit methanol extract on gastric cancer cell line AGS was measured by Cell Titer-Glo assay. Additionally, as healthy control, fibroblast like human mesenchymal stem cell line was used for testing anti-cancer efficacy. Result and Discussion: V. myrtillus fruit methanol extract showed 0.1413 and 0.0439 mg/mL IC50 values as antioxidant activity by ABTS•+ and DPPH• assays, respectively. Malvidin-3-O-Glucoside was detected as an anthocyanin compound by HPLC method. Cytotoxicity analysis showed that among different concentrations (0.5-10 mg/ml), the most significantly, 2 mg/ml of Bilberry extract treatment decreased the viability of AGS gastric cancer cells while sparing healthy MSC cells. This data suggests the further analysis of Bilberry extract on several cancer cell lines as well as the determination of a potential active substance in the extract.Amaç: Vaccinium myrtillus L. meyvesi Türkiye’de gıda olarak tüketilmektedir. Bu araştırma V. myrtillus metanol ekstresinin antioksidan ve sitotoksisite aktivitelerini ve mide kanser hücresindeki potansiyel etkilerini belirlemeyi amaçlamıştır. Gereç ve Yöntem: V. myrtillus meyvesi metanol ekstresinin antioksidan aktiviteleri spektrofotometrik olarak ABTS+ ve DPPH• yöntemleriyle gerçekleştirilmiştir. Fitokimyasal analiz HPLC yöntemi ile araştırılmıştır. V. myrtillus metanol ekstresinin mide kanseri hücre hattı AGS üzerindeki sitotoksik etkisi, Cell Titer-Glo testi ile ölçülmüştür. Ek olarak, anti-kanser etkinlik analizi için fibroblast benzeri insan mezenkimal kök hücre hattı sağlıklı kontrol hücreleri olarak kullanılmıştır. Morfolojik değişiklikler, faz kontrast mikroskobu kullanılarak incelenmiştir. Sonuç ve Tartışma: V. myrtillus meyve metanol ekstresinde ABTS+ ve DPPH• testleri ile sırasıyla 0.1413 ve 0.0439 mg/mL IC50 değerleri hesaplanmıştır. Bir antosiyanin bileşiği olarak malvidin-3-O-glukozit HPLC yardımıyla tespit edilmiştir. Sitotoksite analizi, farklı konsantrasyonlar (0.5-10 mg/ml) arasında 2 mg/ml V. myrtillus meyve metanol ekstresinin, sağlıklı MSC hücrelerini korurken AGS mide kanseri hücrelerinin canlılığını azalttığını göstermiştir. Bu veriler, Yaban mersini özünün çeşitli kanser hücre dizileri üzerinde daha fazla analiz edilmesini ve ekstresindeki potansiyel aktif maddelerin belirlenmesini önermektedir

    Development and in orbit testing of an x ray detector within a 2U cubesat

    Get PDF
    A CdZnTe based semiconductor X-ray detector (XRD) and its associated readout electronics is developed by the Space Systems Design Laboratory of Istanbul Technical University and High Energy Astrophysics Detector Laboratory of Sabanci University along with an SME partner. The detector will utilize 30 orthogonal cross strip electrodes (and 3 steering electrodes in between anodes) whose geometry is optimized by an extensive set of simulations and energy resolution measurements. The signals will be read by RENA 3b ASIC controlled by MSP 430 microcontroller. The system will have its own battery and will be turned on intermittently due to power constraints. CdZnTe based X-ray detectors have been utilized in space, but they are either pixellated (NuStar), or they consist of many individual crystal pieces (BAT in Swift satellite). The aim of the XRD is to show that large volume crystals with orthogonal strips are viable alternatives, especially for small satellite systems with medium energy resolution requirement. XRD will also characterize the hard X-ray background in 20-200 keV at low Earth orbit conditions as a function of altitude. Due to power and telemetry constraints, the individual events will be corrected for hole trapping on-board, histogrammed, and only the X-ray spectra will be transmitted to the ground station along with a small set of raw data for diagnostic purposes. The XRD is planned to travel into space, as a secondary science mission, on board BeEaglesat which is a 2U CubeSat developed as one of the possible double (2U) CubeSats for the QB50 project. QB50 is a European Framework 7 (FP7) project carried out by a number of international organizations led by the von Karman Institute of Belgium. Its main scientific objective is to study in situ the temporal and spatial variations of a number of key constituents and parameters in the lower thermosphere with a network of about 50 double and triple CubeSats, separated by few hundred kilometers and carrying a determined set of sensors
    corecore